Welcome to WordPress. This is your first post. Edit or delete it, then start writing!
Merdivenciadam
-
Masal MERDİVENCİ ADAM
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde Beykoz’da Kılıçlı diye bir köy varmış. Bir yaz günü Merdivenci Adam bu köy civarında kır gezisi yapıyormuş. Yaşlı bir adamla karşılaşmış. Selamlaştıktan sonra yaşlı adama karnını doyurmak için nereden yiyecek bulabileceğini sormuş. Yaşlı adam da ona bu köyün ormanında yiyecek olduğunu söylemiş.
Burada çok güzel çilekler var, demiş. Kiraz ağaçları, elma ağaçları, dut ağaçları, armut ağaçları var istediğinden toplayıp yiyebilirsin demiş. Karpuz demiş, karpuz da var mı? Karpuz yok, demiş yaşlı adam. Bu sıcakta soğuk bir karpuz, böyle güzel bir yerde ne güzel yenirdi demiş, Merdivenci Adam. Etraf çok güzelmiş gerçekten hava sıcakmış, hafiften bir rüzgar esiyormuş ağaç yaprakları hışır hışır şarkı söylüyormuş. Kuşlarda cıvıl cıvıl eşlik ediyormuş yapraklara.
Tamam, demiş Merdivenci Adam. Madem karpuz yok armut yiyelim öyleyse. Gitmişler birlikte armut ağacının olduğu yere. Armutlar çok güzel gözüküyormuş sarı sarı, fakat yüksektelermiş.
Yaşlı adam sen çık topla demiş ben çıkamam ağaca. Çıkarım tabii, hemen bir merdiven yapalım önce. Kuru dalları iple bağlayıp, bir merdiven yapmış hemen Merdivenci Adam. Toplamışlar armutları, yemişler doymuşlar, birazda yanlarına almışlar.
Merdiveni bana verir misin? demiş yaşlı adam. Benim çok işime yarar bu merdiven, çatımı onarmak için kullanabilirim. Karşılığında sana bu pusulayı veririm demiş. Tamam demiş Merdivenci Adam. Ne işime yarar ki bu. Kaybolursan buralarda Kuzeye gidersen deniz kıyısına ulaşırsın, oradan Batıya gidersen Beykoz’a, Doğuya gidersen Şile’ye ulaşırsın demiş. Ben kaybolmam demiş Merdivenci Adam. Yükseğe çıkarım gideceğim yeri görürüm demiş. Sana iyi şanslar demiş yaşlı adam ve ayrılmışlar.
Pusulasına bakmış. camın içinde su, suyun ortasında da dönen bir çubuk varmış. Pusulayı ne tarafa çevirse çubuk aynı yeri gösteriyormuş. Çubuğun gösterdiği tarafa gideyim bari demiş. Çubuk hep kuzeyi gösterirmiş. Kuzeye giderek deniz kıyısına ulaşmış. Orada ateş yakmış sonra da çay yapmış kendine. Daha sonra balık tutmuş. Çadırını kurup akşam orada yatmış. Sabahleyin erkenden kalkıp güneşin doğduğu tarafa doğru gitmiş. Böylece Şile’ye doğru yolculuğu başlamış. Acaba onu ilerde neler bekliyormuş?… Erman Ertürk 21.12.2020
Masal Madenci Kardeşler
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde Beykoz’da Göllü diye bir köy varmış. Bu köyde madenci olmak isteyen iki kardeş varmış. Babaları hayvancılık yapıyormuş Onların inekleri nefis süt verirlermiş. Çünkü burada yemyeşil çayırlar, mis gibi bir hava ve pırıl pırıl akan küçük dereler varmış.
Sabah erkenden kalkan Anneleri ineklerinin yanına gider onları sever yemlerini ve sularını verirmiş. Sonra onlardan süt sağarmış. Sütleri sağdıktan sonra inekleri serbest bırakırmış, ineklerde çayıra doğru salına salına giderlermiş.
Sonra çocuklarını kaldırır beraber kahvaltı hazırlarlarmış. Küçük oğlu hemen tavukların kümesine gider onları dışarı çıkarıp yumurta var mı diye bakarmış. Yumurta bulursa neşe içinde onu alıp pişirmesi için annesine getirirmiş.
Kahvaltıdan sonra babası kendilerinin ve komşularının sütlerini süt kamyonetine doldurup onları süt fabrikasına götürürmüş. Burada sütleri ısıtıp soğuduktan sonra kutulara koyuyorlarmış. Sütten yoğurt ayran peynir yapıyorlarmış.
Kardeşler babaları gittikten sonra evden çıkar ve maden bulmak için etrafı araştırmaya başlarlarmış. Buldukları değişik taşları kutulara koyar. Bahçedeki ağacın altındaki küçük dolaplarında onları saklarlarmış. Bir gün bahçede parlak bir demir parçası bulmuşlar. Abisi bu altın galiba demiş. Küçük kardeş sevinçle, zengin olduk! diye bağırmış.
O sırada babaları eve geri gelmiş elinde küçük fideler varmış. Hadi demiş bahçemize çilek fideleri dikelim. Sonra çocuklar babalarına buldukları parlak demiri göstermişler. Bundan sonra altın bulup zengin olacağız demişler. Babaları gülümsemiş. Çilek fidelerini dikmişler. Hadi demiş babaları karnım çok acıktı eve gidelim.
Anneleri onlara mercimek çorbası yapmış. Yemeklerini yerken küçük kardeş annelerine buldukları parlak demir parçasını gösterip Anne bak biz sonra abimle altın bulduk demiş. O sırada ineklerin çan sesleri duyulmuş. Onlarda çayırdan evlerine dönüyorlarmış. Aferin demiş annesi küçük oğluna araştırma yapmaya devam et oğlum, bu sefer ineğin çanın içindeki demiri bulmuşsun ama ilerde belki çok daha değerli şeyler bulabilirsin. Birlikte gülüşmüşler. Küçük çocuk yatağına gittiğinde bir gün altın madeni bulacağını hayal ederek uykuya dalmış.
Erman Ertürk 23 12 2020
Masal Üç Kardeş
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Beykoz’un Zerzevatçı Köyünde bir tavşan varmış. Bir de onun küçük yavrusu. Birlikte mutlu bir şekilde yaşıyorlarmış.
Bir gün hava çok soğukmuş, tavşan yemek yapmak için dolapları açmış ama hiç yiyecek kalmamış. Karınları da çok acıkmış. Yavrusuna demiş ki:
– Karnımız çok acıktı, akşam olunca da açlıktan uyuyamayız. Ben gidip tarladan havuç toplayayım biraz. Sen evde uslu uslu otur.
Tarlada dolaşmış dolaşmış hiç yiyecek bulamamış. Yorgun argın evine dönerken yol kenarında sebze satılan manavı görmüş. Havuçlar kıvırcıklar nefis görünüyormuş. Dayanamamış manavcıya sormuş, korkarak tavşan:
– Bu gün hiç yiyecek bulamadım. Bana ve evdeki küçük yavruma verebileceğin biraz havuç var mı? Lütfen çok açız demiş.
– Hayır. Parasız olmaz, demiş manavcı.
– Param yok açlığa dayanamaz yavrum, demiş tavşan.
Manavcı tavşanı kovalamış. Tavşan kaçmış. Bu sırada üstlerinde dolaşan karganın kırılması için yukarıdan attığı büyük bir ceviz manavcının kafasına düşmüş. Manavcı of of karam şişti anam ben ne günah işledim diyerek bağırarak oradan uzaklaşmış.
Tavşan da manavcının küçük olduğu için beğenmeyip atmak için kenara ayırdığı havuçlardan toplamış alabildiği kadar. Evinin yolunu tutmuş.
Manavcıyı gören berber onun haline acımış ve demiş ki:
– Gel buraya kafana buz koyalım da şişmesin.
Manavcının kafasının şişi inip ağrısı geçince:
– Keşke verseydim tavşana biraz yiyecek, demiş.
– Yaa! Demiş berber. Şimdi mi aklın başına geldi?
Tavşan evine gidince havuç çorbası yapmış. Manavı da düşünüp gülmüş. Çorbalarını içip biraz sohbet etmişler. Yataklarına yatıp mışıl mışıl uyumuşlar.
Ertesi gün manav yoldan geçen tavşanı görmüş ve onun alması için iki havucu dükkanının kenarına bırakmış. Tavşan çekin çekine gidip havuçları almış. Bu böyle devam etmiş. Manavcının adı Tavşanlı Manav olmuş.
Onları gören insanlar oradan daha çok alış veriş yapmaya başlamışlar. Bir gün müşterilerden biri tavşanı yakalamak istemiş. Manavcı uyarmış müşteriyi ve:
– Bu tavşanı koruyan bir karga, bir de manavcı var. Sakın tavşana dokunma demiş.
Berber de kedisiyle birlikte onlara bakıyormuş. Hep birlikte gülüşmüşler.
Makbule Ertürk 25.01.2021
Hikaye Kayığımın Yanında
Bir varmış bir yokmuş
Uzun zaman önce bir adam varmış. Sinirli bir adammış. Çok çabuk sinirlenirmiş. İnsanlara, olaylara, haberlere ve bazı hayvanlara çok sinirlenirmiş. Siniri fazla uzun sürmezmiş. Çalışmayı çok severmiş. Boş durmak istemezmiş.
Çocukluğu köyde geçmiş. Kardeşleriyle arkadaşlarıyla oynarlarmış. Babası kaptanmış. Şehre taşınmışlar. İlkokula başlamış. Okumayı yazmayı çok çabuk öğrenmiş. Defter kitap kullanmayı pek sevmezmiş. Dersi derste dinler desek olur mu, bilmem.
Büyüdükçe para kazanması gerektiğini öğrenmiş. Parktaki ağaçlardan topladığı çitlembikleri diğer çocuklara satmaya başlamış. Bu ilk ticareti olmuş. Ortaokulda, okulu bırakmak zorunda kalmış. Ticarete devam etmiş yani. Balıkçılık yapmaya başlamış. Kürekli bir kayıkları varmış. Kıyı ile açıkta demirleyen gemiler arasında denizcileri taşıma işine girmiş. Yabancı gemicilerle anlaşabilmek için İngilizce de öğrenmiş. Bu ona dış ticaretin de yolunu açmış. Kürek çekmek kollarını güçlendirmiş. Boks antrenmanlarına katılmış. Gençlik işte.
İşleri hızlandırmak için kayığına motor almış. Daha çok müşteri. Durumu gören arkadaşı onunla çalışmak istemiş. Vardiyalı çalışmaya geçmişler. Arkadaşı da ticarete hevesliymiş. İşler iyi gittikçe, daha hızlı bir tekneye ihtiyaç duymuşlar. Küçük çaplı nakliyecilik de diyebiliriz.
Askerlik mecburi hizmet tabi. Tank telsiz kurs eğitim derken elektroniğe tamir işlerine ilgisi artmış. O dönem de askerlik şimdiye göre biraz uzun olsa da eve dönüş gibisi yokmuş.
Arkadaşının yanına gitmiş. İşlerin biraz büyüdüğünü görmüş. Annesi daha güvenli işlerde çalışmasını istediği için arkadaşı ile bağlantıyı kesmiş. Almanya ya işçi olarak gitme fikri o zamanlarda gündemde olsa da, kardeşi ile daha büyük bir tekneyle odun, kum, yağ gibi yük taşıma işine girmişler. Arada balık tutmaya da devam ediyormuş.
Evlilik çağı ve düzenli hayat ona fabrika işçiliği yolunu göstermiş. Aile reisi olmak zor iş. Ev lazım. İnşaat işleri de hayatına girmiş. Kooperatifçilik falan derken. Çocuklar da büyüyor. Balıkçılığa devam tatil yok. Sinirler geriliyor tabi. Eşi de hastaneye yatınca yalnızlık düşüncelere daldırıyor. Gözünü açınca ben neredeyim. Sakinleştiriciler sakinleştirmiyor. Eşi iyileşince, O da eski tekneye dalınca düzeliyor her şey. Balıkla kavga eder mi insan, eder. Gece gündüz. Olta suda olsun bir eli ile yemek yerken öbür eliyle bırakmaz oltayı. Nerde bu balıklar. Fabrika, maaş, zam derken genç yaşta emeklilik geliyor. Boş durmak yok balıkçılık ve küçük çaplı inşaata devam. Ara sıra kahvehane muhabbet çay. Evde kuran öğreniyor. Namaz ve camii de hayatında daha çok yer etmeye başlıyor. Bilgi yarışmalarında bildikleri yanındakileri hayrete düşürse de katılmaya fırsatı olmuyor tabi. Akşamları televizyondan tekrar eden haberleri dinlemek yoruyor insanın sinirlerini. Uzak dursa keşke. Ara sıra olan akraba ziyaretleri neşelendiriyor aslında. Eski kayığın tamir işleri bitmese de, eğlence oluyor.
Yaşlılıkta olan aksamalar şüpheye düşürüyor insanı hasta mıyım diye. Gerek yok aslında. Düşüne düşüne uzaklaşıyor arkadaşlarından kayığından. Evden çıkmak istemiyor ara sıra çıksa da.
Şunu öğretmiş hayatı yanındakilerine; acaba demeye gerek olmadığı ve ikna etmenin anlamsız olduğunu.
Erman Ertürk 7.6.2023