Kayığımın Yanında

Hikaye

 

Bir varmış bir yokmuş

Uzun zaman önce bir adam varmış. Sinirli bir adammış. Çok çabuk sinirlenirmiş. İnsanlara, olaylara, haberlere ve bazı hayvanlara çok sinirlenirmiş. Siniri fazla uzun sürmezmiş. Çalışmayı çok severmiş. Boş durmak istemezmiş. 

Çocukluğu köyde geçmiş. Kardeşleriyle arkadaşlarıyla oynarlarmış. Babası kaptanmış. Şehre taşınmışlar. İlkokula başlamış. Okumayı yazmayı çok çabuk öğrenmiş. Defter kitap kullanmayı pek sevmezmiş. Dersi derste dinler desek olur mu, bilmem. 

Büyüdükçe para kazanması gerektiğini öğrenmiş. Parktaki ağaçlardan topladığı çitlembikleri diğer çocuklara satmaya başlamış.  Bu ilk ticareti olmuş. Ortaokulda, okulu bırakmak zorunda kalmış. Ticarete devam etmiş yani. Balıkçılık yapmaya başlamış. Kürekli bir kayıkları varmış. Kıyı ile açıkta demirleyen gemiler arasında denizcileri taşıma işine girmiş. Yabancı gemicilerle anlaşabilmek için İngilizce de öğrenmiş. Bu ona dış ticaretin de yolunu açmış. Kürek çekmek kollarını güçlendirmiş. Boks antrenmanlarına katılmış. Gençlik işte. 

İşleri hızlandırmak için kayığına motor almış. Daha çok müşteri. Durumu gören arkadaşı onunla çalışmak istemiş. Vardiyalı çalışmaya geçmişler. Arkadaşı da ticarete hevesliymiş. İşler iyi gittikçe, daha hızlı bir tekneye ihtiyaç duymuşlar. Küçük çaplı nakliyecilik de diyebiliriz. 

Askerlik mecburi hizmet tabi. Tank telsiz kurs eğitim derken elektroniğe tamir işlerine ilgisi artmış. O dönem de askerlik şimdiye göre biraz uzun olsa da eve dönüş gibisi yokmuş.

Arkadaşının yanına gitmiş. İşlerin biraz büyüdüğünü görmüş. Annesi daha güvenli işlerde çalışmasını istediği için arkadaşı ile bağlantıyı kesmiş. Almanya ya işçi olarak gitme fikri o zamanlarda gündemde olsa da, kardeşi ile daha büyük bir tekneyle odun, kum, yağ gibi yük taşıma işine girmişler. Arada balık tutmaya da devam ediyormuş. 

Evlilik çağı ve düzenli hayat ona fabrika işçiliği yolunu göstermiş. Aile reisi olmak zor iş. Ev lazım. İnşaat işleri de hayatına girmiş. Kooperatifçilik falan derken. Çocuklar da büyüyor. Balıkçılığa devam tatil yok. Sinirler geriliyor tabi. Eşi de hastaneye yatınca yalnızlık düşüncelere daldırıyor. Gözünü açınca ben neredeyim. Sakinleştiriciler sakinleştirmiyor. Eşi iyileşince, O da eski tekneye dalınca düzeliyor her şey. Balıkla kavga eder mi insan, eder. Gece gündüz. Olta suda olsun bir eli ile yemek yerken öbür eliyle bırakmaz oltayı. Nerde bu balıklar. Fabrika, maaş, zam derken genç yaşta emeklilik geliyor. Boş durmak yok balıkçılık ve küçük çaplı inşaata devam. Ara sıra kahvehane muhabbet çay. Evde kuran öğreniyor. Namaz ve camii de hayatında daha çok yer etmeye başlıyor. Bilgi yarışmalarında bildikleri yanındakileri hayrete düşürse de katılmaya fırsatı olmuyor tabi. Akşamları televizyondan tekrar eden haberleri dinlemek yoruyor insanın sinirlerini. Uzak dursa keşke. Ara sıra olan akraba ziyaretleri neşelendiriyor aslında. Eski kayığın tamir işleri bitmese de, eğlence oluyor. 

Yaşlılıkta olan aksamalar şüpheye düşürüyor insanı hasta mıyım diye. Gerek yok aslında. Düşüne düşüne uzaklaşıyor arkadaşlarından kayığından. Evden çıkmak istemiyor ara sıra çıksa da. 

Şunu öğretmiş hayatı yanındakilerine; acaba demeye gerek olmadığı ve ikna etmenin anlamsız olduğunu.

 

Erman Ertürk 7.6.2023